14 Kasım 2008 Cuma

fatihanın kapılarını aralayalımmı?

Fatiha'nın Kapılarını Aralayalım Mı?

Bismillâhirramânirrâhim

Burada bir misafirsin; ağırlanıyorsun. Özellikle seni bekleyen, özellikle sana açılan bir kapının eşiğindesin artık. Varlık kapısının eşiğinde, o kapıyı sana açan, seni yokluktan çıkarıp o kapının eşiğine götüren RABB'in adına giriyorsun içeriye. O'nun adıyla geçiyorsun bu kapıdan. Kendi başına buyruk değilsin. Amaçsız, hedefsiz değilsin. Öylesine bulmuş değilsin, bu elinde olanları ve elleri.. Yüzünü sana giydiren, gözlerini sana armağan eden, kalbini göğsüne koyan, sevdiklerini ve sevenlerini karşına koyan BİR'inin sonsuz rahmeti ve sınırsız şefkati ile hak etmek için bir şey yapmadığın, hayâline bile gelmeyecek güzellikler ortsaında yaşatılıyorsun. Rahmân ve Rahîm olan ALLAH'ın varlıkta ağırladığı nazlı bir konuksun sen....



Önce teşekkür etmelisin. Teşekkür edebilmek varlığa duyarlı olmak demektir. Teşekkür edemeyen, minnettarlığını ifade edemeyen elindekilere, çevresindekilere, içindekilere duyarsız, sağır ve kör demektir. Bunca güzelliğin içinde ağırlandığını fark etmişsen, ilk yapacağın şey teşekkür etmek, minnettarlığını ifade etmektir.


Sana hiç ummadığın varlığı, hayâl bile edemeyeceğin güzellikler içinde sunan RABB'ine minnettar olmalısın.


Varlığın boş yere ve rasgele değildir. Burada çaresiz, amaçsız ve sahipsiz değilsin. Öylesine var değilsin sen; seçildin, ayrıcalılı kılındın da var edildin. Varlığın yokluğuna bilerek ve isteyerek tercih edildi. Onun için teşekkür et. Minnettar ol. Hamd et.

Her çiçeği göznün zevkine göre güzelleştiren elbette ki sana süprizler sunuyor. Yağmur her damlasını kulağına hasretli nağmeler olarak değdiren hiç kuşkusuz sana hesapta olmayan ikramlarda bulunuyor. Hayatını yokluğun dehşetinden kurtarıp seni sonsuzun eşiğine getiren seni hayal edemeyeceğin sofralara buyur ediyor. Ömrünü ölümün kıyısından alıp bekâ vadisinde gümrah bir bahar eyleyen sana ummadığın ihsanlarda bulunuyor. Seviyor seni. Sevindiriyor. Sevinmenden hoşnut oluyor.


İşte bu yüzden, hamd ettiğinde adını koyuyorsun varlığının. Azîz bir misafir oluyorsun varlığın başköşesine. İşte bu yüzden, şükür dudağına değdiğinde, izzetini kuşanıyor kalbin. Çığırtkan ve yalancı, sığ ve aldatıcı avuntulardan çeviriyorsun yüzünü. Nazlı bir konuk oluyorsun varlığın uçsuz bucaksız konağında. Sevildiğini biliyorsun. sevildiğini sana bildiren RABB'inin hoşnutluğunu alıyorsun. RABB'inin senden hoşnut oluşunu bilmekle daha bir seviniyorsun...



Elhamdülillah...
Elhamdülillah...
Elhamdülillah...
Elhamdülillah...
Elhamdülillah...
Elhamdülillah...




âlemlerin Rabbine



Seni var eden, sana aşlik adecek âlemler de var eyledi. Onları ve seni terbiye ediyor. Her şeyi sana uyumlu kılıyor. Her şeyi sana sevimli eyliyor. Ne senin varlığın ne de diğerlerinin varlığı anlamsız ve boştur. Gördüğün her şey, seni çevreleyen herkes, senin gibi bile-isteye var edildi. Varlıkları yokluklarına tercih edildi. Yabancı ve yabanî bir yerde değilsin. Varlıkla kardeşsin. Vahşet ve yalnızlık içinde değilsin. Dağlar sana tebessüm ediyor. Yıldızlar mutluluğuna göz kırpıyor. Nabzını hissettiğin kadar sana yakın her şey.

Güneşin sıcağına dokunduğun kadar sıcak ve tanıdık her şey. Baharın kokusuna aldığın kadar munis ve sevecen her şey. Boşluklar bile boşuna değil. Tedirgin olma. Kaygılanma. Telaşlanma. Korkma.




Rahman O, Rahîm O

Sana şefkat eden bir RABB'in var; sahipsiz değilsin. O snei ve diğerlerini şefkatle terbiye ediyor. Herkesi merhametinin kucağında ağırlıyor. Seni sevdiği için var eyledi. Seni severek var eyledi. Senin varlığından hoşnut. Varlığın O'na yük değil. Yaşaman O'na ağır gelmez. Seni beslemek ve büyütmek O'na zor değildir.

RABB'in seni seviyor. RABB'in senin sevdiklerini de seviyor. RABB'in sevdiklerini sevmeni seviyor. RABB'İn sevdiklerini sevindiriyor. RABB'in sevdiklerini sevindirmeni seviyor. Üzülme. Endişe etme.




din gününün sahibi O

Ayrılıklara ve vedalara üzülüyorsun. Sevdiklerin gidiyor, sevenlerin uzaklara dağılıyor. Kalbin acı çekiyor, ağlıyorsun. Merak etme; seni var eden RABB'in senin kalbini de biliyor. Senin acı çektiğini senin bildiğinden daha çok biliyor. Her şeyin dağıldığı gün, her işin sonlandığı gün sana ve sevdiklerine sahip çıkacaktır RABB'in. Uzaklara gitmene gerek yok; her gününü 'gün' eden, sabahı pencerene getiren, gündüzünü sana aydınlık eyleyen, geceyi uykunun ve dinlenmenin döşeği eyleyen O'dur. Akşamla veda eden her günü, yeni bir sabahla sana getiren, sana bütün zamanlarda, ebediyen sahip çıkacaktır.


Emin ol..!

Emin ol..!
Emin ol..!
Emin ol..!
Emin ol..!
Emin ol..!
Emin ol..!




yalnız Sana kulluk ederiz

Şimsi yüzünü O'na dön. Başkasından medet umma; herkese ümit ve medet veren RABB'inir. Şimdi sadece O'na yönel. Başkalarının peşinde koşup yorulma; seni biricik eyleyen ve önemli kılan RABB'indir. Korkma; O seni kalabalıkta unutup bırakmaz. Endişe etme; O seni yolda bırakıp terk etmez. Telaşlama; O sana arkasını dönüp gitmez


yalnız Senden yardım dileriz

Her ihtiyacını O'ndan iste. Başkaları sana yetişemez. Her dilediğin O'nun yanındadır. Başkaları seni ciddiye almaz. Sen O'nun için sıradan biri değilsin; önemlisin, bi'tanesin. Sana iyilik etmek yormaz O'nu. Senin dilediklerini yerine getirmek usandırmaz O'nu.




İyyâke...." dedikçe kucaklanıyorsun farkında mısın?


Fatiha'nın içinde "biz" i "biz"den alan, "ben"i "ben"den taşıran, "sen"i "sen"den taşıyan keskin bir dönüşüm ve sancılı bir yolculuk saklıdır. Diline kolayca değerken farkına varamadığın bin kor parçası ışıldar Fatiha'da. Dudaklarının arasına sıkıştırdığın heceleri yüreğine dolayamadığın için tadını alamadığın tatlı bir vuslat beslenir Fatiha'nın akışında. Sesine sindiği halde göğsüne dokunmayan, kalbine sızmayan sımsıcak teselliler bekleşir Fatiha'nın iç içe açılan kapılarında.

"İyyâke..." [Sana, yalnız Sana...] deyinceye kadar, RABB'ini üçüncü tekil şahıs olarak, yani "O" diye tarif edersin Fatiha'nın cümlelerinde. Ne zaman ki, "Sana, yalnız Sanadır kulluğum; Sensin, yalnız Sensiz yardım istediğim." dersin, "O" diye tanıdığına "Sen" diye muhatap olursun.

İşte Fatiha, sen bilmesen de, farkına varmasan da, göremesen de, hissedemesen de, diline damağına değen o akışıyla seni RABB'inin uzağından yakınına getirir. Başta, görmediğin ve gıyabında olan RABB'ini uzaktan "O" diye tanıtırken, birden O'nu görüyormuşçasına "Sen" diye hitap edersin, huzuruna varırsın. Sımsıcak yakınlığında hissedersin kendini. Daha da önemlisi, Fatiha RABB'inin sana öğrettiği, istemeni istediği bir dua olduğuna göre, seni huzuruna, yakınlığına taşıyan da O'dur. Aslında kendisine "O" diye hitap ederken, "Sen" diye hitap etmene doğru çevirirken dilini, kendi kutsî vechini de sana çevirir, tenezzül eder sana. Yani, sen de Fatiha'da RABB'in için "O" iken, "Sen" hitabını hak edecek bir yakınlığa yükselirsin. "İyyâke..." yi diline değdirerek, yanına çağırır RABB'in seni. "İyyâke..." sözünü dudağına değdirir değdirmez; her sırrını bilen, en küçük arzularını bile merhametiyle önemseyen, kendine bile duyuramadığın incecik sızılarını duyan, iç çekişlerini ve gizli hasretlerini ciddiye alan RABB'inin isimlerinin kucağına dökersin içinin içini.




nûn'un gemisi"nde yolcusun, biliyormusun?

Fatih'nın seni taşıdığı yakınlıklar, "Yalnız San kulluk ederiz" ifadesiyle zirveye varır. Gıyabında "Hamdin Sahibi", "Âlemlerin RABBi", "Rahman ve Rahîm" ve "Din Günü'nün Sahibi" diye zikrettiğin RABB'ine, şimdi karşı konulmaz bir iştiyak ve aşkla, eşsiz bir hayranlık ve minnettarlıkla doğrudan sesleniyorsun. Fatiha'nın burasına kadar "O" diye tanımaya çalıştığın RABB'ine, artık "Sen" diye muhattap oluyorsun. O'nun sıfat ve esmâsına olan hayranlığın O'na doğru yönlendiriyor seni. O'nu tanıyıp, O'ndan uzak kalmanın sancısı ve hayreti, O'nunla yüzleşmeye çağırıyor seni. Varlığının fâni yüzünü O'nun Vechine çeviriyorsun.

"Yalnız Sana" diyerek O'nu ne kadar bir'lemişsen, "Biz" diyerek kendini de o kadar çoğaltıyorsun. Bir olana çokluk içinde kalmış olanın duru seslenişi, çaresizlik içinde bunalmış olanın umutla nefeslenişidir bu. "Biz" dedikçe, adeta bütün hücrelerinle dil döküyorsun Bir'e; "varlığım zerre, zerre yalnız Sana kuldur." "Biz" dedikçe, diline dolanıp duran ama muhatabını bir türlü bulamayan bütün çaresizlik sözlerini topluyorsun. Sadece kendi çaresizliklerini değil, çaresizlikleri seni çaresiz eyleyen sevdiklerinin yakarışlarını da demet demet doluyorsun diline. Sayısız yalvarışlar, hesaba gelmez iç dökmeler, sonu gelmez fısıltılar, çoğaldıkça çoğalan yakınmalar hep beraber "biz" olup kulluğun potasında eriyor. "Biz"imle aynı acizliği ve fakirliği paylaşan canlı-cansız bütün var edilmişleri yanına alarak konuşuyorsun Bir'e; "Sana tutunuyoruz, kimsenin yer atmasına izin verme bizi." "Biz" derken, başı her daim huşu ile secdeye varan, gelmiş geçmiş bütün müstakîm kullar adına yakarıyorsun Bir'e; önünde İbrahim'le (a.s.), yanında İsâ (a.s.) ve Mûsa (a.s.) ile, kalbinde Muahmmed (a.s.m.) ile sesleniyorsun RABB'ine. Sesli ve sessiz her yakarışı, gizli ve açık her isteği çifter çifter yanına alıp, İyyâke na'büdü... "nün" "nun'un gemisi"ne bindirip, her dalgasında binlerce ayrılık ve ölüm saklı ıstırap denizinde Nuh (a.s.) gibi kurtuluşa doğru yol alıyorsun. Ve hemen ardından, nicedir içinde sakladığın en acizâne yakarış dudağına srin bir su gibi yapışıveriyor: "Yalnız Senden yardım dileriz.."


Yalnız Senden yardım dileriz.."
Yalnız Senden yardım dileriz.."
Yalnız Senden yardım dileriz.."
Yalnız Senden yardım dileriz.."
Yalnız Senden yardım dileriz.."
Yalnız Senden yardım dileriz.."



bizi 'doğru yol'a hidayet eyle

Senin nasıl huzur bulacağını RABB'in senden iyi bilir. Kendine bulacağın yollar içinde, sen iyisi O'nun seni çağırdığı yoldur. Senin İçin doğru olanı O bilir. Senin iyiliğini senden çok O bilir


gazaba uğramışların ve sapmışların [yoluna] değil

RABB'in, yanlışa düşüp acı çekmeni istemez. Acılar ve sancılar, senin kendini bilmeyişinden kaynaklanır. Seni en çok sıkıntıya düşüren senin kendini bilmeyişindir. RABB'inin terbiyesini kabul et ki, kendine acı çektirmekten kurtulasın. RABB'inin senin iyiliğini istediğini bilerek O'na teslim ol ki, kendini ateşe düşürmeyesein.




alıntıdır

Hiç yorum yok: