7 Kasım 2007 Çarşamba

safvetüt tefasir de fatiha (ali es sabuni)


FATİHA SÛRESİ 2


Sûreyi Takdim.. 2


İstiâzenin (Eûzu'nun) Tefsiri: 2


Besmelenin Tefsiri: 2


Bir Uyarı: 2


Fatiha Suresi'nin Fazileti 3


Fatiha Sûresi'nin İsimleri 3


Kelimelerin İzahı 3


Sûrenin Tefsiri 4


Edebî Sanatlar 4


Faydalı Bilgiler 5


Hatime. 5


Fatihâ-i Şerifenin Kudsî Sırları 5



FATİHA SÛRESİ



Mekke'de nazil olmuştur. 7 âyettir.



Sûreyi Takdim



Bu mübarek sûre Mekke'de inmiştir. Ayetlerinin yedi olduğunda icr»a vardır. Kur'an-ı Kerîm'e bu sûre ile başlandığı için "el-Fatiha (açan)" diye isim verilmiştir. İniş itibariyle olmasa da tertib itibariyle Kur'an'm ilk süresidir.Fatiha kısa ve veciz olmasına rağmen Kur'an-ı Kerîm'in bütün mânâlarını ihtiva eder ve özet olarak onun esas maksatlarını kapsar. Dinin esaslarını ve teferruatını içine alır. İtikad, ibadet ve muamelatı, âhirete ve Allah'ın güzel sıfatlarına imanı, yalnız O'na ibadet etme, O'ndan yardım dileme ve O'na dua etmeyi; imânda ve sâlihlerin yolunu tutmada sabit kılması gazaba uğramışların ve sapmışların yolundan sakındırması için, O'na yalvarmayı ihtiva eder. Ayrıca bu sûrede geçmiş toplumlara dair ha­berler, bahtiyar kimselerin yükseleceği mevkiler, bedbaht kimselerin düşeceği kötü durumlar hakkında bilgi vardır. Yine bu sûrede Allah'ın em­rine uyma, nehyinden sakınmadan bahsedilir. Bunların dışında bu sûrede daha birçok maksat, gaye ve hedefler vardır.


Fatiha sûresi diğer sûrelerin aslı durumundadır. Bundan dolayı buna "Ümmü'l-Kitab (Kitab'm anası)" denilir. Çünkü bu sûre kitab'm esas mak­satlarını kendisinde toplamıştır. [1]



1. Rahman ve kahini olan Allah'ın adıyla.


2. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.


3. O, Rahman ve Rahîm'dir.


4. Ceza gününün mâlikidir.


5. (Ey Allah'ım!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.


6. Bize doğru yolu göster.


7. Kendilerine ihsanda bulunduğun kimselerin yolunu, gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!


Kovulmuş olan Şeytandan Allah'a sığınırım.



İstiâzenin (Eûzu'nun) Tefsiri:



İnatçı ve kibirli olan şeytanın din ve dünya işleriyle ilgili hususlarda bana zarar vermesinden veya yapmakla emrolunduğum şeylerden beni alıkoymasından Allah'a sığınır ve O'nun yardımıyle korunurum. Şeytanın arkadan çekiştirmesi, yüze karşı alay etmesi ve vesvese vermesinden de yine her şeyi yaratan, işiten ve bilen Allah'a sığınırım. Çünkü onun insan­lara zarar vermesini âlemlerin Rabbi olan Allah'tan başkası önleyemez. Hadiste rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gece namaz kılmaya kalktığında tekbir ile namazına başlar, sonra şöyle derdi: "Kovul­muş Şeytan'dan, O'nun arkadan çekiştirmesinden ve vesvesesinden herşeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım.[2]


Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla



Besmelenin Tefsiri:



Bütün işlerimde Allah'tan yardım dileyerek ve sadece O'ndan medet umarak, herşeyden önce O'nun adıyla ve zikriyle başlarım.Çünkü O Rab'tır, itaata layık olan yalnız O'dur. O, lütuf ve kerem sahibidir, rahmeti engin, lütuf ve, ihsanı boldur, rahmeti herşeyi kuşatan ve lütfü bütün mahlukatı kapsayandır. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: [3]



Bir Uyarı:



Allah kendisinden yardım ve başarı dilemeleri ve putperestlere muhale­fet etmeleri için, müslümanlarm, sözlerine ve işlerine ile başlamalarını öğretmek maksadıyla Fatiha sûresine ve Tevbe sûresi hâriç bütün Kur'an sûrelerine besmele âyetiyle başladı. Çünkü putperestler işlerine ilahlarının ve tağutlarımn adıyla başlarlar ve: "Lât'm adiyle...", veya "Uzzâ'nm adiyle...", veya "Şa'bm adiyle..." veya "Hübel'in adiyle başlarım" derlerdi. Taberî şöyle der:


"Zikri yüce ve isimleri mukaddes olan Allah, peygamberi Muhammed (s.a.v.)'i, bütün işlerinde, önce kendisinin güzel isimlerini zikretmeyi öğre­terek yetiştirdi. Bunu, bütün mahlukatı için, uyacakları bir sünnet ve takip edecekleri bir yol kıldı. Bir kimsenin, bir sûreyi okumak istediğinde demesi, onun maksadının, "Allah'ın adiyle okuyorum" demek olduğunu gösterir. Diğer işlerde de durum aynıdır.[4]



Fatiha Suresi'nin Fazileti



a) Ahmed b. Hanbel'in, Müsned'inde rivayet ettiğine göre, Übeyy b. Ka'b Fatiha sûresini Rasulullah (s.a.v.)'a okumuş, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a andolsun ki, bu okuduğunun bir benzeri ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne Zebur'da ve ne de Kur'an'da indirilmiştir. O seb'ul-mesânî (tekrarlanan yedi âyet) ve bana ve­rilen yüce Kur'an'dır" . Bu hadis-i şerif, Hicr sûresi'nde bulunan "Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi (âyeti) ve bu'yüce Kur'an'ı verdik.[5] mealin­deki âyete işaret etmektedir.


b) Buhârî'nin Sahîhi'nde de şöyle rivayet edilmiştir:


Rasulullah (s.a.v.), Ebu Said b. el-Muallâ'ya şöyle dedi:"Sana öyle bir sûre öğreteceğim ki o, Kur'an'daki sûrelerin en büyüğüdür: diye başlayan Fatiha süresidir. O, Seb'ul-mesânî ve bana verilen yüce Kur'an'dır.[6]



Fatiha Sûresi'nin İsimleri



Bu sûreye el-Fâtiha, Ümmü'l-Kitâb, es-Seb'ul-mesâni, eş-Şâfiye, el-Vâfiye, el-Kâfiye, el-Esâs ve el-Hamd isimleri verilmişitr. AUâme Kurtubî bu İsimleri tefsirinde saymış ve bu sûrenin oniki İsminin olduğunu söylemiştir. [7]



Kelimelerin İzahı



Sevgi ile birlikte, tazim ve saygı göstererek güzellikle övmektir. Hamd, zemmin zıddı olup şükürden daha umumî bir mânâ ifade eder. Çünkü şükür, nimet karşılığı olur, hamd böyle değildir.


Zât-ı mukaddesin özel ismidir.O'ndan başkası bu ismi kullanamaz. Kurtubî şöyle der: "Allah" ismi, zât-ı mukaddesin isimlerinin en büyüğü ve en kapsamlısıdır. Bu isim, uluhiyyet sıfatlarını şahsında toplayan, rububi-yet sıfatlarıyla vasfılanmış olan, hakiki varlık olarak tek olan ve kendisin­den başka ilâh olmayan gerçek varlığın adıdır.


"Rabb" kelimesi " terbiye" kelimesinden türemiştir. Terbiye ise, başkasının işlerini ıslah etmek ve durumunu gözetmek demektir. Herevî şöyle der: Bir şeyi ıslah eden ve tamamlayan kimse hakkında: oj ji Onu ıslah etti." denilir. Allah'ın kitaplarını koruyan kimselere verilen "Rabba-niyyun" ismi de bu kökten gelmektedir.[8] Rabb" kelimesi mâlik (sahip), muslih (İslah eden), mabud, kendisine itaat edilen efendi gibi birçok mana­da kullanılır.!


Alem kelimesi, raht (3-10 arası topluluk) kelimesi gibi aynı lafızdan müfredi olmayan cins isimdir. Bu kelime insanları, cinleri, melek­leri ve şeytanları içine alır. Ferrâ da böyle demiştir. "Alem" kelimesi "alâmet" kelimesinden türemiştir. Zira âlem, yüce yaratıcının varlığına bir alâmettir.


Bu kelimeler, "rahmet" kelimesinden türemiş iki sıfattır. Bunların herbirinde, diğerinde bulunmayan ayrı ayrı manalar vardır. Zira "Rahman", rahmeti büyük manasınadır.Çünkü (fa'lân) kalıbı, birşeyin çokluğunu ve büyüklüğünü ifade etmede kullanılan mübalağa sığasıdır. Bu siğa, sürekliliği gerektirmez. Nitekim çok kızgın manasına gelen "gadbân" ve çok sarhoş manasına gelen "sekran" böyledir.


Rahim kelimesi ise, rahmeti devamlı manasınadır. Çünkü L)ei faîl kalıbı, süreklilik ifade eden sıfatlarda kullanılır. Buna göre"errahmanirrahim" "rahmeti büyük, ihsanı devamlı" demek gibidir. [9]


Hattabî der ki: Rahman, rızıkları ve ihtiyaçları hususunda bütün mahlu-katı kapsayacak, mü'mine ve kâfire şâmil olacak bir şekilde engin rahmet sahibi demektir. Allah'ın rahîm sıfatı ise yalnız mü'minleri içine alır. Nite­kim âyet-i kerîmede "Allah mü'minlere karşı çok merhametlidir[10] buyurul muştur.


Din, ceza demektir.Yani yapılan bir işin, kendi cinsinden karşılığı manâsını ifade eder. Nitekim "yaptığına göre karşılık görürsün[11] mealindeki hadiste de bu mânâ da kullanılmıştır.


"İbadet ederiz" Zemahşeri bu kelimeyi şöyle açıklar: "ibadet, itaat ve boyun eğmenin en son derecesidir, onun içindir ki bu kelime Allah Teâlâ'ya itaatin dışında kullanılmamıştır. Allah Teâlâ, nimetlerin er büyüğünün sahibi olduğu için kendisine ibadet edilmeye lâyıktır.[12]


es-Sırat" yol demektir. Bu kelimenin aslı sin ile okunmakta olup "yutmak" manasına gelen istirat masdarından gelmektedir. Böylece yol, yolcuyu yutan bir şeye benzetilmiştir. Şair de bu kelimeyi yol mânâsında kullanmıştır.


Onların yurtlarını o şekilde atlarla doldurduk ki, onları yoldan daha zeli bir halde bıraktık.


"Müstakim" kendisinde bir eğrilik ve sapma bulunmayan şey demektir.


"Amin",duamızı kabul et demektir. Bu kelimenin , Kur'an-ı Kerîm'den olmadığına dair âlimlerin icmaı vardır. [13]



Sûrenin Tefsiri



Yüce Allah, lâyık olduğu şekilde kendisine nasıl hamd etmemiz, O'nu nasıl takdis etmemiz ve ne şekilde övmemiz gerektiğini bize bu sûreyle öğretti ve şöyle buyurdu;



1. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.



2. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.Yani, ey kullarım ! Bana şükretmek ve beni övmek istediğinizde "elhamdülillah" deyin. Size olan lütuf ve ihsanımdan dolayı bana şükredin. Çünkü ben azamet, şeref ve şan sahibi olan Allah'ım. Yaratmak ve icat etmek bana mahsustur. Ben insanların, cinlerin, meleklerin, göklerin ve yerlerin Rabbiyim. O halde övgü ve şükür, diğer tanrılara değil âlemlerin Rabbi olan Al­lah'a mahsustur. [14]



3. Rahman ve rahimdir" O, rahmeti herşeyi kapsayan ve lutfu bütün mahlukata şamil olandır. Zira O, kullarına, onları yaratmak, azıklarım vermek ve onlara dünya ve ahiret mutluluğuna götüren yolu göstermek lütfunda bulunmuştur. O, yüce rahmeti büyük ve ihsanı devamlı olan Rabb'dır. [15]



4. Ceza gününün mâlikidir"Yüce Allah, ceza ve hesabın mâlikidir. Ceza gününde, kendi mülkünde tasarrufta bulunan bir mülk sahi­bi gibi tasarrufta bulunacaktır. "O gün, hiçkimse başkası için hiçbir şeye (fayda ya da zarar verme gücüne) sahip değildir. O gün, herkesin işi Allah'a kalmıştır.[16]



5. (Ey Allah'ım!)ancak sana kulluk eder ve yalnız senden medet umarız. Ey Allah'ım sadece sana ibadet ederiz. Sadece sen­den yardım isteriz. Senden başka hiçkimseye kulluk etmeyiz. Sadece sana boyun eğer, itaat eder ve sadece sana karşı huşu ve tevazu gösteririz. Ey Rabbimiz! sana itaat etmek ve senin rızanı elde etmek için yalnız senden yardım isteriz. Çünkü her türlü tazim ve hürmete sen layıksın. Bize yardım etme gücüne senden başka kimse sahip değildir. [17]



6. Bize doğru yolu göster."Yani Ey Rabbimiz! Bize doğru yolunu ve hak dinini göster ve bizi ona ilet. Bizi, nebilerine , ra-sullerine ve son peygamberine gönderdiğin İslâm dini üzere sabit kıl. Bizi, sana yakın olan kimselerin yoluna girenlerden eyle. [18]



7- Kendilerine ihsan ve ikramda bulunduğun yani, peygamberlerin, sıddıklarm, şehidlerin ve salihlerin yoluna girenlerden eyle. Onlar ne güzel arkadaştır. Ey Allah'ım! Bizi, doğru yoldan çıkan ve eğri yola giren düşmanlarının zümresine katma. Yani bizi, senin gazabına uğramış olan yahudilerin veya hak yoldan sapmış olan h iristi yani arın zümresine katma. Çünkü onlar se­nin mukaddes şeriatından çıktılar ve böylece gazaba ve ebedî lanete mûstehak oldular. Allah'ım duamızı kabul et. [19]



Edebî Sanatlar



Bu cümle, lafzan haber, manen inşâ cümlesidir.


Yani"elhamdulillah deyiniz" demektir. Hamd'in Allah'a mahsus olduğunu ifade eder. Bu, Arapların "Cömertlik Araplara mah­sustur" sözüne benzer.


"Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz" Bu cümlede üçüncü şahıstan ikinci şahsa dönüş sanatı vardır. Eğer kelam, aslı üzere devam etseydi "Yalnız ona ibadet ederiz" derdi. Tümlecin yüklemden önce söylenmesi ise tahsis ifade der."Senden baş­kasına ibadet etmeyiz" demek olur.Nitekim "Yalnız benden korkun[20] Duyurulmuştur.


Ebû Hayyan, el-Bahru'l Muhît adlı tefsirinde, bu sûredeki edebi sanat lan şöyle açıklar:


Bu mübarek sûrede, birkaç nevi fesahat ve belagat sanatı vardır.


1. Beraat-ı ıstihlâl, güzel başlangıç.


2. Kelimesinin başındaki takısı istiğrak ifade ettiği için, övgü­de mübalağa sanatı vardır.


3. Hitab şeklini zenginleştirme. Çünkü hitap lafzan haber, manen emir cümlesidir. Yani "el-Hamdulillah deyiniz" demektir.


4. Lafzının lamı tahsis ifade eder.


5. Hazif sanatı. "Gazaba uğrayanlann değil" terkibin­den kelimesinin hazfedilişi gibi. Bunun takdiri şöyledir. "Gazaba uğrayanlann yoluna ve sapmış olan­ların yoluna değil"


"Yalnız sana ibadet ederiz" ifadesinde takdim ve te'hir var­dır.


7. Önce geçen kapalı ifadeyi "açıklama sanatı" vardır. Kapalı olan "Doğru yol" ifadesi, daha sonra gelen kendilerine nimet verdiğin kimselerin yolu" ifadesiyle açıklanmıştır.


8. "Yalnız sana ibadet eder, senden yardım dile­riz" âyetinde iltifat sanatı vardır.


9. Devamım murat ederek, var olan bir şeyi, yokmuş gibi istemek. ifadesi, " bizi doğru yolda sabit kıl" demektir. 10. " Ayetlerinde sec'i mütevâzî vardır.[21]



Faydalı Bilgiler



1. Lafzı arasındaki fark. Birinci yüce olan zât-ı mukad­desin özel ismidir. Mânâsı: Gerçek mabud demektir. İkincisi ise gerçek mabud mânâsına geldiği gibi ,bâtıl mabud mânâsına da gelir. Hem Allah için hem de başkaları için kullanılabilen bir isimdir.


2. Tekil olanı "Yalnız sana ibadet eder ve yalnız sen­den yardım isterim" kipleri kullanılmıştır. Bu da, kulun, me­likler melikinin kapısında durmadaki aczini itiraftır. Sanki şöyle der: Ey rabbim! Ben, senin hakîr ve zelil bir kulunum. Sana dua etmek için tek başıma bu kapıda durmak benim haddim değil. Ben sadece mü'min ve mu-vahhidlerin grubuna katılıyorum. Benim duamı da, onlarla birlikte kabul buyur. Biz hepimiz sana kulluk eder ve senden yardım dileriz.


3. Allah'a karşı nasıl edepli davranılacağını kullara öğretmek için, âyet-i kerimede "kendilerine nimet verdiğin" ifadesi kullanılarak, nimet Allah'a isnat edildiği halde, idlal ve gazap O'na isnat edilmemiş ve "kendilerine kızdığın" veya "kendilerini saptırdığın" denilmemiştir. Çünkü, her ne kadar O'nun takdiri ile de olsa, edeben, şer Allah'a isnat olunmaz. "Bütün hayırlar sendendir. Şer sana isnat olunmaz. [22]



Hatime



Fatihâ-i Şerifenin Kudsî Sırları



İslâm şehidi Hasan el-Bennâ, "Tefsire Giriş" adlı değerli risalesinde şöyle der: Şüphe yok ki, kim Fatihâ-i şerife üzerinde düşünürse, onda kişiyi hayrete düşüren ve kalbini aydınlatan engin mânâları, o mânâların güzelliklerini, parlak ve üstün bir uyum görür. Kişi, herşeyde rahmetinin yeni yeni eserlerini meydana çıkaran bir rahmet sıfatiyle vasıflanmış olan Allah'ın adını anarak ve ondan bereket umarak diye başlar. Bu mânâyı hissedip onu ruhunda yücelttiği zaman, bu Yüce İlâh'a hamd gaye­siyle dilinden lafızları dökülür. Bu lafızlar ona, Allah'ın ni­metinin büyüklüğüne, lütuf ve keremine ve bütün âlemlerin beslenip büyü-tülmesinde görülen güzel nimetlerine karşılık hamdetmeyi hatırlatır da kişi, bu uçsuz bucaksız okyanus üzerinde tefekkür eder. Sonra yeniden, bu bol bol nimetlerin ve bu yüce terbiyenin bir teşvik ve korkutma arzusundan değil de, bir lütuf ve merhametten kaynaklandığını hatırlar. Böylece ikinci defa sıfatım adaletle birleştirmesi ve lütuftan sonram hesabı hatırlatması, bu Yüce İlâh'm kemâlini gösterir. O, sürekli yenilenen bol merhameti ile birlikte, din gününde kullarına yaptıklarının karşılığını verecek, mahlukatmı hesaba çekecektir. "O gün hiçkimse, başkası için hiçbir şeye (fayda ya da zarar verme gücüne) sahip değildir. O gün herkesin işi Allah'a kalmıştır.[23]


O'nun mahlukatmı terbiye etmesi; rahmetiyle teşvik ve adalet ve he­saba çekmesiyle korkutma esasına dayanmaktadır. Bu sebeple "ceza günün sahibi" buyurulmuştur. Durum böyle olunca, kul, hayrı ve kur­tuluş çarelerini araştırmakla mükellef olmuştur. Kulun, bu durumda kendi­sini doğru yola iletecek ve sırat-ı müştekimi gösterecek bir kılavuza şiddet le ihtiyacı vardır. Bu kılavuzluğu yapmaya onun yaratıcısından ve mev-lasmdan daha uygunu yoktur. Öyleyse O'na sığmmalı, O'na dayanmalı ve "Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım iste­riz" diyerek O'na seslenmelidir. Lütfü ile, kendisini doğru yola, yani hakkı hak bilerek ona tabi olmayı ihsan ettiği kimselerin yoluna iletmesini iste­melidir.


Daha önce lutfuna mazhar olup da kadrini bilmeyerek ve hidayete ermişken tekrar dönerek gazabına uğrayanların ve şaşkın sapıkların yoluna iletmemesini istemelidir. Çünkü bunlar haktan sapan veya hakka ulaşmak istedikleri halde ona ulaşamayan kimselerdir. Allah'ım, duamızı kabul et.


Şüphesiz ki kelimesi, son derece güzel bir beraat-ı makta' yani bi-tiriştir. Böyle bir güzel sonucu ve dua etmek için Allah'a yönelmeye Fa­tihâ-i şerifeden daha uygun ne olabilir? Sen bu âyet-i kerimelerin manaları arasında gördüğünden daha ince bir uygunluk veya daha sağlam bir irtibat gördün mü? Sen, o güzelik vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşırken Rasulullah (s.a.v.)'m Rabbinden rivayet ettiği şu kudsî hadisi hatırla: "Namazı, kulum­la kendi aramda ikiye böldüm. Kuluma istediği verilecektir... " ve bu te­fekkür ve Allah'ın bu ihsanını devam ettir. Namazda ve namaz dışında ağır ağır, huşu ve huzur içerisinde okumaya ve âyet sonlarında durmaya çalış. Zorlanmadan ve teğanni yapmadan, mânâyı ihmal edecek şekilde lafızlarla meşgul olmadan tecvid ve nağmelerle tilavetin hakkını ver. Çünkü bu şekilde okumak manayı anlamaya yardımcı olur ve kurumuş olan göz yaşlarını harekete geçirir. Kalbe, tefekkür ve huşu içerisinde Kur'an okumaktan daha faydalı hiçbir şey yoktur.[24]


[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/29.

[2] Tirmizi, Mevakit, 65; İbn Mace,İkame,2

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/33.

[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/33.

[4] et-Taberi,Câmiu'l-beyan 1/37. MısıM321 .

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/33.

[5]Hicr Sûresi, 15/87

[6] Buharî, Fezailu'l-Kur'an,9; Tirmizî, Sevâbu'l Kur'an, 1

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/34.

[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/34.

[8] Kurtubî, Camiu'l-beyan, 1/133.

[9] İbnu Cemâa, Keşfu'l- maanî

[10] Ahzab, 33/43

[11] Buhari, Tefsir-i sûre,l.

[12] el-Keşşaf, 1/11

[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/34-35.

[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.


15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.

[16] İnfitar sûresi, 82/19

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.

[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.

[18] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.

[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/36-37.

[20] Bakara sûresi:, 2/40


21] el-Bahnı'l Muhit, 1/31

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37-38.


[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/38.

[23] İnfıtar sûresi, 82/19

[24] Mukaddime fi't-tefsir, s. 59

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/38-39.

Hiç yorum yok: