7 Kasım 2007 Çarşamba

fatiha tefsiri (muhammed esed)










TÜRKÇE KURAN-I KERİM VE TEFSİRİ MUHAMMED ESED
1 - FATİHA
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA (1)

1 - Otoritelerin çoğunluğuna göre, (9. sure -Tevbe- hariç bütün surelerin başında yer alan) bu ifade Fâtiha'nın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bu nedenle 1. ayet olarak numaralandırılmıştır. Bütün diğer örneklerde ise besmele, surelerin başında yer alır ve fakat ayet sayılmaz. Rahmân ve Rahîm ilahî sıfatlarının her ikisi de "bağışlama", "merhamet", "şefkat" anlamına gelen ve fakat daha da kapsayıcı bir mana ifade eden rahmet isminden (bu ismin masdarından) türetilmişlerdir. İlk zamanlardan bu yana İslam alimleri, bu iki terimi birbirinden ayıran anlam nüanslarını tanımlamaya çalışmışlardır. Bu açıklamaların en ikna edici ve sade olanı İbni Kayyım'a aittir (Menâr I, 48'den naklen): (Ona göre,) Rahmân terimi, Allah'ın Varlığı kavramında içkin (mündemiç) bulunan ve ondan koparılması mümkün olmayan rahmet saçıcılığı vasfını kapsarken, Rahîm, bu rahmetin O'nun mahlukatı üzerindeki tezahürünü ve onlar üzerindeki etkisini, başka bir deyişle O'nun aktivite (faaliyet) tarafını ifade eder.

Bu sure, aynı zamanda, Fâtihatu'l-Kitâb ("İlahî Kelâma Giriş"), Ummu'l-Kitâb ("İlahî Kelâmın Özü"), Sûratu'l-Hamd ("Hamd Sûresi"), Esâsu'l-Kur'ân ("Kur'an'ın Temeli") olarak adlandırıldığı gibi daha başka adlarla da anılmaktadır. Kur'an'ın başka bir yerinde es-Seb‘u'l-Mesânî ("Yedi Tekrarlanan [Ayet]") olarak anılmıştır; çünkü günde beş vakit namazın her rekatında tekrar tekrar okunmaktadır. Buhârî'ye göre, Ummu'l-Kitâb ismi, sureye, bizzat Hz. Peygamber tarafından verilmiştir ki bu, Kur'an'da öngörülen bütün temel prensipleri özlü ve kapsamlı bir şekilde içermesinden dolayıdır: Allah'ın birliği ve benzersizliği prensibi; O'nun evrenin yaratıcısı ve sürdürücüsü, hayat veren rahmet kaynağı olması; insanın, karşısında sorumluluk duyduğu Tek Varlık, gerçekten rehberlik eden ve yardımda bulunan Tek Güç olması; Bu dünya hayatında doğru ve yararlı eylemlerde bulunmaya çağrı ("Bizi dosdoğru yola ilet"); "Hesap Günü" terimi ile ifade edilen, ölümden sonra hayatın varlığı ve insanın (bu dünyadaki) eylem ve davranışlarının organik sonuçlarının sorgulanacağı öğretisi; Allah'ın, elçileri aracılığıyla insanlara doğru yol rehberliği yaptığı prensibi ("nimetlerini bahşettiklerinin yoluna" ifadesiyle çağrıştırılır); ve bunun bir gereği olarak, bütün sahih dinlerin devamlılığı prensibi (geçmişte yaşamış olup Allah'ın yolundan sapmış olan insan ve toplumlara yapılan atıfla çağrıştırılır); Ve son olarak, Yüce Varlığın iradesine gönüllü teslimiyet ve böylece yalnız O'na kulluk yapma gereğinin vurgulanması... Bu surenin müminler tarafından sürekli tekrarlanan ve tefekkür edilen bir dua olarak kabul edilmesinin sebebi işte budur. Fâtiha, Hz. Peygamber'e indirilen ilk vahiylerden biridir. Hatta bazı otoriteler (mesela Ali b. Ebî Tâlib) onun ilk vahiy olduğu görüşündeydiler. Ama bu görüş, hem Buhârî hem de Müslim tarafından kaydedilen ve 96. surenin (‘Alak) ilk beş ayetinin vahyin başlangıcını oluşturduğunu gösteren sahih Hadisler'e ters düşmektedir. Bununla birlikte, ilk vahiy yalnızca birkaç ayetten oluştuğu halde Fâtiha'nın, Hz. Peygamber'e bir bütün olarak bir defada vahyedilen ilk sure olması muhtemeldir; ve bu özellik, Hz. Ali'nin benimsediği görüşü açıklığa kavuşturmaktadır.





1.RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA (1)

1 - Otoritelerin çoğunluğuna göre, (9. sure -Tevbe- hariç bütün surelerin başında yer alan) bu ifade Fâtiha'nın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bu nedenle 1. ayet olarak numaralandırılmıştır. Bütün diğer örneklerde ise besmele, surelerin başında yer alır ve fakat ayet sayılmaz. Rahmân ve Rahîm ilahî sıfatlarının her ikisi de "bağışlama", "merhamet", "şefkat" anlamına gelen ve fakat daha da kapsayıcı bir mana ifade eden rahmet isminden (bu ismin masdarından) türetilmişlerdir. İlk zamanlardan bu yana İslam alimleri, bu iki terimi birbirinden ayıran anlam nüanslarını tanımlamaya çalışmışlardır. Bu açıklamaların en ikna edici ve sade olanı İbni Kayyım'a aittir (Menâr I, 48'den naklen): (Ona göre,) Rahmân terimi, Allah'ın Varlığı kavramında içkin (mündemiç) bulunan ve ondan koparılması mümkün olmayan rahmet saçıcılığı vasfını kapsarken, Rahîm, bu rahmetin O'nun mahlukatı üzerindeki tezahürünü ve onlar üzerindeki etkisini, başka bir deyişle O'nun aktivite (faaliyet) tarafını ifade eder.





3.

Rahmân, Rahîm,






4.Hesap Günü'nün Hâkimi.





5. Yalnız Sana kulluk ederiz; ve yalnız Senden yardım dileriz.





6.Bizi dosdoğru yola ilet,





7. nimet bahşettiklerinin (3) yoluna; gazab[ın]a uğrayanların ve sapkınlarınkine değil! (4)

3 - Yani, kendilerine peygamberî bir rehberlik bahşetmek ve ondan yararlanmalarını sağlamak suretiyle.

4 - Hemen hemen bütün müfessirlere göre Allah'ın "gazab"ı (lafzî karşılığı "öfke"), insanın, Allah'ın rehberliğini bilerek reddetmek ve emirlerine aykırı davranmak suretiyle başına açtığı belalar ve felaketler ile eş anlamlıdır. Bazı müfessirler (mesela Zemahşerî), "nimet bahşettiklerinin yoluna..." pasajını şöyle anlamışlardır: "(Senin) gazab(ın)a uğramamış ve sapıklığa düşmemiş olanların (yoluna)". Diğer bazı müfessirler de (mesela Beğavî ve İbni Kesîr) bu yorumu -ki olumsuz tanımlamalar ihtiva etmektedir- uygun görmezler ve surenin son ayetini benim yukarıda çevirdiğim şekilde anlarlar. Doğru yoldan sapan iki toplum ve insan kategorisi konusunda ise bazı büyük İslam düşünürleri (mesela Gazâlî, yahut sonraki dönemlerde Muhammed Abduh) şu görüşü benimsemişlerdir: Allah'ın gazabına uğrayanlar -ki kendilerini O'nun rahmetinden yoksun bırakanlar demektir- olarak tanımlanan insanlar, Allah'ın mesajından tam haberdar olan, onu anlayan ama kabul etmeyenlerdir. "Sapkınlar" ise ya hakikatin hiç ulaşmadığı, ya da onu hakikat olarak kabul etmelerini güçleştirecek kadar değişmiş ve bozulmuş olarak ulaştığı insanlardır (bkz. Abduh, Menâr I, 68 vd.).

Hiç yorum yok: