9 Kasım 2007 Cuma

fatiha tefsiri (şaban piriş)

FATİHA SÛRESİ (1)
Adı: Önsöz, açış anlamına gelen Fatiha'dır. Bazı sûrelerin dışında hemen hemen her sûre, o sûrenin içinde geçen bir kelime ile isimlendirilir. Fakat, bu sûrenin en meşhur ismi sûrede bir kelime olarak geçmeyen Fatiha'dır. Buna benzer bir başka sûre ise ihlas sûresidir. ihlas kelimesi de o sûrede geçmediği halde konusu; ihlas, yani Allah'ı birlemek ve saf bir şekilde tanımak olduğundan bu ismi almıştır. Bu tür sûrelerin tek adı yoktur, bir çok adı vardır, Fatiha sûresinin diğer isimleri: Fatihatül kitap (kitabın başlangıcı, açılışı) Ümmül Kur'an (Kur'an'ın temeli, esası, anası) es-seb'ul-mesani (tekrarlanan yedi ayet) Şifa sûresi, Esasül-Kur'an, Sûretül-Hamd, Sûretül dua gibi daha bir çok isimleri vardır.
İndiriliş Dönemi: Müfessirlerin büyük çoğunluğuna göre, Mekke'de nazil olmuştur. Medine nazil olduğunu söyleyenler de vardır. Fakat bu görüş son derece zayıftır. Zira namaz Mekke'de iken farz kılınmıştı ve Müslümanlar da bütün namazlarında Fatiha'yı okuyorlardı. Yine Mekke'de iken nazil olduğunun bir başka delili de Mekke'de nazil olduğunda ittifak edilen Hicr Sûresi'nin "Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi (ayeti) ve büyük Kur'an'ı verdik" (1) ayetidir. (2)
Sûrenin Konuları: Bu sûre, Allah'ın kendi kitabını okuyanlara öğrettiği bir duadır. Aynı zamanda kendi ulûhiyetini ve rububiyetini tanıttığı bir sûredir.
1-3 ayetlerde: Allah'ın ilahlığından ve rabliğinden bahsediliyor.
4-7 ayetlerde: insanlara, Allah'a karşı daima yapmaları gereken bir dua öğretiliyor.
Fatiha sûresi, Kur'an'ın bir özeti mahiyetinde Rab ve kul ilişkisini en veciz bir şekilde işleyen bir sûredir. Müslim'in Alâ b. Abdurrahman yolu ile Ebu Hureyre'ye dayandırarak bildirdiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Allahu Teâlâ, namazı kulu ile kendi arasında ikiye bölmüştür, karşılıklı bir diyalog şeklindedir. Kul: "Elhamdü lillahi rabbil alemin" dediği zaman, Allah: "Kulum bana hamdetti" der. Kul: "errahmanirrahim" dediği zaman, Allah "kulum bana övgü sundu" der. Namaz kılan kul "maliki yevmiddin" dediği zaman, Allah "Kulum, benim şanımın yüceliğini ifade etti" der. Namaz kılan kul, "iyyake na'budu ve iyyakenesteiyn" dediği zaman Allah, "Bu söz hem bana ve hem de kuluma aittir. Kuluma istediği verilecektir" der. Kul, "ihdines-sıratal-mustekıyım, sıratellezine en amte aleyhim, gayril mağdûbi aleyhim ve laddâllîn" dediği zaman, Allah "Bu söz tamamen kulumla ilgilidir, ona istediği verilecektir" der.
Fatiha sûresinde Allahu Teâlâ'nın şu vasıfları hatırlatılır: O, Alemlerin Rabbidir; yani her şeyin, bütün varlığın rabbidir. Rab kelimesi; sahip, yetiştirici, eğitici, hakim, otorite vb. anlamlara gelir. Dolayısıyla Allah, her şeyin sahibi, yaratıp, yaşatıcısı, şekil vereni, büyüten ve yetiştiren, eğiteni, her şeye hükmedip otoritesi altına alanıdır. alem sözcüğü, hem insan toplumları hem de evren, kainat anlamına gelir. Allahu Teâlâ hem bütün geçmiş ve gelecek toplumların rabbi, hem de evrendeki tüm varlıkların rabbidir.
O, rahmandır, rahimdir: Her iki vasıfta merhamet, acımak, bağışlamak anlamını içerir. Bu iki ismin aynı anda gelmesi merhametinin sınırsız yüceliğini ifade etmek içindir. Bazıları da bu kelimelerin birincisine, dünyada bütün varlıklara acıyıp, onlara rızık veren ve merhamet eden, ikincisinin de; ahirette yalnızca mü'minlere acıyıp, onlara cenneti ve içindeki çok büyük nimetleri ihsan eden" anlamlarında olduğunu belirtmişlerdir.
O, hesap gününün hakimidir: Kıyamet gününün ikinci sahnesi olan hesap günü, insanların yaptıklarını değerlendirecek olan, onlara ceza ve mükafat verecek olan tek hakim Allah'tır. Bu ifade dünyada yaşadığımız hayatı hangi ölçüye göre yaşamamız gerektiğini, sonucu göz önünde bulundurarak tercih etmemizi hatırlatıyor. Allah, hesap gününün hakimidir. Yani, O gün, kendisine hesap vereceğiniz Allah'a nasıl hesap vermek istiyorsanız öyle yaşayın!
Bu hatırlatmadan sonra, mü'min bir kulun dua bölümü başlıyor. Bu mü'min kul, Alemlerin Rabbini tanıyor ve O'nu sahibi, hakimi olarak kabul ediyor. O'nun ne kadar çok merhametli olduğunu bildiği ve hesap gününde de O'na, verdiği nimetlerin karşılığında teşekkür görevini yerine getirmiş olabilmek için O'na şu sözü veriyor ilk önce:
"Yalnız sana kulluk eder,
Yalnız senden yardım dileriz."
Bu söz, gayet açık ve kesin bir sözdür. Mü'min hiçbir zaman bu sözden dönmez. Allah'tan başkasına kulluk etmez, Allah'tan başkasına teslim olmaz. Allah'tan başkasını otorite olarak tanımaz. Allah'tan başkasını rab olarak benimsemez. Mü'minin tamamen bağlı bulunduğu tek merci Allah'tır. Mü'min, Allah'tan başkasına yönelmez, kulluk ve dua etmez. Allah'tan başkasından yardım dilemez. Eğer Allah'tan başkasına el açar, dua ederse, Allah'a verdiği sözüne ihanet etmiş olacağını bilir.
Mü'minler, hakimiyetin kayıtsız şartsız Allah'ın olduğunun bilincinde olarak O'ndan, nasıl bir yolda yürümesi gerekiyorsa o yolu göstermesini isterler. Dosdoğru yolu göstermesini, cennet nimetlerini kazananların yolunu göstermesini niyaz ederler. Hesap gününde pişman olmayacakları bir şekilde yaşamak için ne yapılması gerektiğini açıklayan hidayeti, kılavuzu isterler. Allah'ın gazabına uğrayanların ve yolunu sapıtmışların akibetine uğramamak için Allah'a dua ederler, "dosdoğru yolu bize göster!" derler. Allah'u Teâlâ da Mü'min kullarının, kendisinden korkan kullarının bu duasına cevap olarak, onlara Kur'an'ı verir. Onların duasını kabul eder ve şöyle buyurur: "işte bu kitap (Kur'an), onda hiç şüphe yoktur ki görmedikleri halde iman eden, namaz kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayan muttakiler için, Allah'tan korkan kullar için kılavuzdur." işte Fatiha'dan sonra gelen Bakara sûresinin ilk ayetleri böyle başlar.
Kur'an, mü'minlerin hiç bir zaman göz ardı edemiyeceği, kendisinden vazgeçemiyeceği, kurtuluşa ulaşmalarının tek pusulası olan bir kitaptır. O'na tabi olanlar kurtuluşa erecektir. O'nu tanımayanlar, O'na uymayanlar hüsrana uğrayacaklar, pişman olacaklardır. Fakat o pişmanlık bir fayda sağlamayacaktır.

Hiç yorum yok: